Günün yavaşça karanlığa meylettiği, insanın iç aleminde bir muhasebe vaktinin başladığı demdir akşam. Kur’ân’da “Güneşin zevâlinden gecenin kararmasına kadar namazı dosdoğru kıl” (İsrâ 17/78) buyrulurken, akşam namazı bu ilahî emrin günün sonuna dokunan en latif halkalarından biridir.
“Akşam namazı kaç rekâttır?” sorusuna “5 rekâttır” cevabı verilebilir ancak mü’min için akşam namazı sadece üç rekâtlık bir farz ve ardından iki rekât sünnetten ibaret değildir; gönlü durulatan, kalbi tefekküre sevk eden bir sükût anı, bir manevi teneffüs mahiyetindedir.
Akşam vakti, fıkıh kaynaklarında güneşin batmasıyla başlayan ve ufuktaki kızıllığın (şafak) kaybolmasına kadar devam eden bir zaman dilimi olarak tarif edilir. Bu vakit, insanın dünyevî meşgalelerden ruhen sıyrılıp içe yönelmeye en müsait olduğu, tabiatın da adeta sükûnete erdiği bir eşiktir.
Hz. Peygamber (s.a.v), “Allah’a en sevimli ameller vakitlerinde kılınan namazlardır” buyurarak (Buhârî, Mevâkît, 5), akşam namazının da vakit hassasiyetiyle eda edilmesi gerektiğini hatırlatmıştır.
Güneş battıktan sonra gecikmeye meydan vermeden bu namazı kılmak, mü’minin Rabb’ine olan teslimiyetinin bir nişanesidir. Eskilerin ifadesiyle bu vakit, “kalb-i insanın safâ bulduğu, nefsin teskin olduğu” saatlerdir.
Akşam namazına yönelen kimse için öncelik, taharet ve abdesttir. Abdest sadece bir temizlik değil, aynı zamanda bir ruh arınmasıdır. Hadiste geçen, “Abdest aldığında günahlar suyla birlikte akar gider” (Müslim, Taharet, 32) ifadesi, bu hazırlık aşamasının manevi kıymetini ortaya koyar.
Abdestini alan mü’min kıbleye yönelir ve niyet eder:
“Niyet ettim Allah rızası için akşam namazının farzını kılmaya.”
Niyet, ibadeti sıradan fiillerden ayıran ince çizgidir; dille söylenmesi şart olmasa da, gönülde yapılan yöneliş ibadetin ruhunu şekillendirir.
Bu aşamada kalbin sakinleşmesi, zihnin tefekküre yönelmesi önemlidir. Ulemanın sıkça kullandığı tabirle, kul “huzur-u kalb” hâliyle namaza durmalıdır.
Akşam namazı, diğer vakit namazlarından müteferrik bir yönüyle ayrılır: Bu namaz sünnetle değil, bilâkis üç rekâtlık farz ile başlar. Bu özellik, akşam vaktinin fıkhî ve manevî mahiyetine dair ince bir işarettir; zira güneşin batışıyla başlayan dar vakitte farzın evvela eda edilmesi, mü’minin teslimiyet ve itinasını gösterir.
Eskilerin ifadesiyle, akşam namazının ilk rekâtı “vaktin kalbi” gibidir; kul önce bu farzı îfa ederek Rabb’ine yönelir, ardından sünnet ile ibadetini latif bir zarafetle tamamlar. Akşam namazının ilk kısmı üç rekât farzdır. Cemaatle kılınması efdaldir.
Bu rekâtlar mü’minin teslimiyetini bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlar. Her rükûda kulun tevazusu, her secdede ise Allah’a yakınlığı vardır. Hadiste geçtiği üzere, “Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde anıdır” (Müslim, Salât, 215); bu nedenle secdelerde gönlü serbest bırakmak, kalbi derinleştirmek müstehabdır.
Farz tamamlandıktan sonra iki rekât akşam sünneti kılınır. Bu sünnet, farz sonrası kulun iç âlemini tahkim eden, ibadetin lezzetini artıran bir nevi “manevî tatmin”dir. Sünnette Fâtiha’dan sonra kısa sûreler okunur. Mütevazı, sükûnetli bir eda ile tamamlanan bu rekâtlar, mü’minin kalbine akşam vaktinin dinginliğini işler.
İbn Abbas’ın rivayet ettiği şu hadis, akşam namazının ardından gelen ibadetin faziletini hatırlatır:
“Kim akşam namazından sonra iki rekât kılarsa, gök kapıları ona açılır.” (Tirmizî, Salât, 189)
Akşam namazı, günün kararmaya yüz tuttuğu anda kulun iç muhasebesini diri tutar. Gün içinde işlenen iyilik ve kusurlar, bu ibadet sayesinde yeniden değerlendirilir. Osmanlı müelliflerinin “nefsin murâkabesi” dediği bu hâl, modern insanın ihtiyaç duyduğu içsel dengeyi sağlar.
Dünyanın telaşından ruhunu arındıran mü’min için akşam namazı, bir kapanış değil; bilakis yeni bir farkındalığın kapısıdır. Gecenin sessizliğine doğru ilerlerken kul, ibadetle tazelenmiş bir gönülle yol alır. Her secde, günün ağırlığını siler; her dua, gecenin rahmetine hazırlık olur.
Akşam namazını hakkıyla eda eden kimse, sadece bir farzı yerine getirmiş olmaz; aynı zamanda kalbine gecenin ilk huzurunu nakşeder. Bu ibadet, mü’minin yorgun gününü ilahî bir teskinle taçlandırır. Rükû ve secdelerin ardından gönülde beliren dinginlik, insanı hem geceye hem de hayata daha selim bir kalple taşır.
Akşam namazı, kul ile Rabbi arasında kurulan incelikli bir köprüdür; dünya kararmaya başlarken gönlü aydınlatan, kalbi sükûnete erdiren bir feyiz menbaıdır. Bu bahtiyar vakti ihmal etmeyen mü’min, her gün battığında güneşle birlikte ruhunu da yeniler, tazeler ve yüceltir.